Gri yaşamak

Mert Elifoğlu
3 min readAug 30, 2019

--

Instagram olmadan yaşayamayanları bilirsiniz, her yerdeler. Hiçbir sosyal medya mecrasında bulunmayan -ve genelde bununla övünen- kitlenin de sayıları az olsa da farkındasınızdır, belki de onlardan birisiniz.

Beslenmesine hiç dikkat etmeyip tatlı tuzlu ne bulursa götürenlere ve hiçbir şekilde şeker tüketmeyen karşıtlarına da aşina olduğunuzu düşünüyorum.

Bu iki örnekte siyah tarafta saf tutmanın bilinçli insanların çoğu tarafından kabul görmediğini bilsem de, beyaz tarafın kamuoyu tarafından alması gereken tepkiyi aldığını düşünmüyorum. Bu da insanların beyazı denemesini kolaylaştırması ve kaçırdıklarının farkında olmadıklarından beyazda kalmaya devam etmeleri sonucunu doğuruyor. Benim tercihim ve önerim ise, gri. Beyaza yakın gri.

Lisedeyken, Facebook’taki arkadaşları, paylaşımlarına maruz kalmanın vakit kaybı olduğunu düşündüğümden teker teker takipten çıkarmaya başladım ve kısa sürede anasayfa akışım bomboş kaldı. Hatta anasayfa bomboş kaldığında Facebook “arkadaş eklemeye başla” falan diyordu sanırım; arkadaş çok da takipten çıkarmadığım yok halbuki. Neyse, bu sırada Facebook’u dondurma gibi bir girişimim de olmuştu ancak bu girişim sosyal medyadan dolayısıyla insanlardan fazlasıyla soyutlandığımı hissettirdi. Hesabı tekrar açtıktan sonra ilgimi çeken birkaç sayfayı beğendim, birkaç da gruba girdim. Dahil olduğum oluşumların paylaşımlarının tümünü okumak istesem dahi günde maksimum 10 dakika ayırmak yeterliydi, bu da iyi bir Facebook deneyimi yaşatmaya başladı.

Üniversitedeyken bölümümün grubuna ve yine birkaç gruba dahil oldum ve aynı şekilde kullanmaya devam ettim Facebook’u. Üniversite kitlesi neyse ki lise kitlesinden birkaç tık ilerideydi ki insanları takipten çıkarma gerekliliği doğmadı. Üniversite hayatım boyunca, Facebook kullanmayan bir üniversite arkadaşımın bölüm grubundan mahrum kalışının sonuçlarına şahit olmak durumunda kaldım. Üniversite sonrasında ise dahil olduğum gruplardan birinde gördüğüm iş ilanına başvurup görüşme yaptım. Sonrasında başka bir yeri tercih ettim ama ilk işimi sosyal medyadan çok hazzetmeyen biri olarak sosyal medya aracılığıyla bulmaya çok yakınlaştım.

Instagram’a çok geç dahil oldum, dahil olduğum gibi de ayrıldım. Seni takip edenleri takip edip paylaştıkları fotoğrafları görmeye maruz kalmaktı buna iten. Sonra çok geçmeden civardaki kimsenin bilmeyecek olması koşuluyla ikinci bir hesap açtım, ilgi alanlarıma yönelik hesapları takibe aldım. Takip ettiğim 14 hesaptan 8'inin felsefi söz paylaşan hesaplar olması Instagram’da pek yerimin olmadığının kanıtı gibi.

Üç büyüklerden sonuncusu olan Twitter’a ise maalesef yıllardır ısınamamıştım, bu sene ise birkaç hesap bulup oraya da arada göz atmaya başladım.

Sosyal medyadaki bu tutumumun renk karşılığı bana göre beyaza yakın gri. Hatta buyrun, RGB’niz hazır:

#e0e0eb

Böyle olmasının sebebi, bu ortamların ortalama bir Facebook kullanıcısına verdiği müthiş zarardan bana göre tamamen arınmış olmam, ancak mecrada bulunmaya ve etinden sütünden faydalanmaya da bir şekilde devam etmem. Aslında bu fayda durumunda gri, beyaza yüklediğimiz “iyi ve doğru olan” anlamını karşılayan renk konumuna geçiyor. Yani,

Gray is the new White

Sosyal medyada geçirdiğim zamanı renklendirdiğimde yine beyaza yakın griyi elde ediyorum, çünkü ortalama bir kullanıcıya göre çok daha az vakit geçirdiğimi görüyorum (beyaz: hiç vakit geçirmeyen, siyah: en çok vakit geçiren).

Sosyal medyada takip ettiğim hesapları renklendirdiğimde yine beyaza yakın griyi elde ediyorum (beyaz: bilgi sağlayan, kişisel gelişime katkıda bulunan hesaplar, siyah: tamamen eğlence ve vakit geçirme odaklı hesaplar). Takip ettiklerimin çoğu bana bir şeyler katıyor, ancak aralarına bir iki rahatlatıcı hesap serpiştirerek kendime bir şey katmanın tekdüze, bayıcı bir hale gelmesini engelliyorum.

Sosyal medya sanırım derdimi anlatmam için yeterli oldu. Başlangıçta sözünü ettiğim beslenme kısmı için de ne diyeceğimi tahmin edersiniz diye düşünüyorum, o yüzden kısa kesiyorum: Evet şeker zararlı, ancak “hayatımın sonuna kadar şeker içeren hiçbir şeyi ağzıma sürmeyeceğim” diyecek mantalitede olmak çok daha zararlı.

Fazla oyun oynamak zararlı, hiç oyun oynamamak yerine hayatın tempolu akışında kısa süreli bir eğlence molası vermek yararlı.

Genel bir tanımlama yapmak gerekirse, gri yaşamak, bilinçli toplumun “fazlası zarar” teşhisi koyduğu şeylerden bilinçsizce kökten kurtulmaya çalışmak yerine, “azının yararı”ndan optimum düzeyde yararlanmayı gerektirir. Meraklısı, “gri yaşamak” ile bağdaştırdığım bir terim olan “lagom”u araştırabilir.

Sign up to discover human stories that deepen your understanding of the world.

Free

Distraction-free reading. No ads.

Organize your knowledge with lists and highlights.

Tell your story. Find your audience.

Membership

Read member-only stories

Support writers you read most

Earn money for your writing

Listen to audio narrations

Read offline with the Medium app

--

--

Mert Elifoğlu
Mert Elifoğlu

No responses yet

Write a response